21 Ocak 2013 Pazartesi

ŞAHİKA'NIN HALLERİ



"Hala çalabilen zilleri çalın; kusursuzluğu unutun.
Her şeyde bir çatlak vardır; IŞIK İÇERİ BÖYLE GİRER."

Leonard Cohen

15 Ocak 2013 Salı

48 SANİYE/ ŞAHİKA




Paulo Coelho’nun dediği gibi:
“Şu anda sadece sarılmaya ihtiyacım var…” dedim ona. İnsanlık kadar eski olan bu hareket, iki vücudun kavuşmasından çok daha fazlasını ifade eder. Sarılmanın anlamı şudur: Senden bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum, rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var. Bizde birine her isteyerek sarıldığımızda, ömrümüzün bir gün uzadığına inanılır. Lütfen şimdi sarıl bana!

48 SANİYE / ŞAHİKA

14 Ocak 2013 Pazartesi

48 saniye/ Şahika


Eyvallah ne güzel bir sözdür...Bazen kabulleniş, bazen boş veriş, bazen yol veriş; ama sonunda hep bir rahata eriş.

10 Ocak 2013 Perşembe

48 SANİYE/ŞAHİKA



Ben seviyorum Lao TZU'yu...Yine söylemiş işte;

Birisi tarafından delice sevilmek size GÜÇ verir, birisini delice sevmek ise CESARET...

9 Ocak 2013 Çarşamba

ŞAHİKA YAZILARI


Kendinden korkuyorsan,ancak o zaman başka insanlardan da korkarsın. Kendini seviyorsan, başkalarını da seversin. Kendinden nefret ediyorsan,başkalarından da nefret edersin. Başkalarıyla olan bir ilişkide, sadece sen varsın – aynada. Karşı taraf sadece bir aynadır. O yüzden ilişkide ne olursa olsun, her zaman bunun daha önceden, senin içinde olduğunu anla. Çünkü ilişki, sadece senin içinde olanı açığa çıkarabilir. Yaratamaz; sadece zaten orada olanı gösterebilir ve ortaya koyabilir.
Osho

8 Ocak 2013 Salı






"Parkta salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni.
Biraz heyecan, birazda salıncağı ‘başkası kapacak’ korkusu işte." 

Cemal Süreya

48 saniye/ ŞAHİKA


Zayıf insanlar intikam alır, güçlü insanlar affeder, zeki insanlar umursamazlar.

3 Ocak 2013 Perşembe


"Ego"muz ya da kendi kendimizi algılayışımız hava kaçıran bir balona benziyor: sönmemesi için sürekli sevgiye ihtiyaç duyuyor, hor görülmeler ve görmezden gelinmelerse onu pıs diye söndürebiliyor. İşin ilginç ve absürt yanı da bu: diğerlerinin ilgisi bizi doyasıya neşelendirirken ilgisizlik büyük bir yıkıma sürüklüyor. Bir iş arkadaşımız bize gönülsüzce selam verdi ya da ettiğimiz bir telefon yanıtsız kaldı diye dünyamız kararabiliyor. Ve biri adımızı anımsadı ya da bize mavi boncuk dağıttı diye hayat birdenbire yaşamaya değer olup çıkıyor.

Alain de BOTTON, Statü Endişesi(Sf.20)

2 Ocak 2013 Çarşamba

1 KADIN 7 ERKEK / ŞAHİKA..Yeni kitaptan...


Ben bir kız çocuğum galiba hala..
Heyecanlar, oyunlarla yaşayan…

Ne kadar büyüdüğümü sansam da, çocuk gibi bakıyorum hayata. Öyle seviyorum yanımdakileri, öyle sarılıyorum onlara. O yüzden bir anda küsüp barışabiliyor, hemen farklı davranabiliyorum. Deliler gibi heyecanlanıp, merakla birşeyin peşinden koştuğumda oluyor, canım yanınca karşımdakinin canını yakmak isteğimde..

Bilmiyorum yetişkin eğlencelerini ve stratejilerini. Hatta galiba stratejinin tarifini.

Hayatı bir yetişkin gibi yaşamak…Zor galiba…Neden hep önemli başkalarının düşünceleri? Neden farketmiyorlar hayatın basitliğini? Kendilerini tanımıyorlar mı, ne yaşadıklarını bilmiyorlar mı gerçekten…Anlamıyorum…
İnsan bilmez mi neden çilekli dondurmayı ne kadar sevdiğini? Çileği seversin, dondurmayı seversin, çilekli dondurmayı bir o kadar fazla seversin. O anda tadına doya doya yersin, başka da bir şey yoktur ve devam edersin.
Ahhhh oysa yetişkinler ne yaparlar? Dondurmayı sevse de, hangi dondurmayı sevdiklerini bulana kadar bir sürü denerler, sonra bulduklarında da başkalarından onay almak isterler. Kendilerine ait bir karar veremezler… Oysa sadece yiyeceğin bir adet çilekli dondurma. Sevdiğini söyle, al dondurmacıdan ve yeee…Dondurmanın külahı veya görüntüsü değil benim için önemli olan, içindeki lezzeti ve hissettirdikleri…Dedim ya sadece dondurma işte…

Ben bir kadınım galiba hala…
Duyguları ve özeli ile yaşayan…

Ne kadar bu büyük şehirin yeni trend maceralarına girip, çıksam da, bir kadın gibi bakıyorum hayata. Bir erkeği olan, erkeğini sevip onurlandıran, ondan aldığını ona çoğaltarak sunan.
Sevgisini sorgulamadan olduğu gibi ondan geleni alan bir kadın işte.
Ne oluyor bize? Bu kadar mı korkuyoruz, kadın ve erkek olmaktan? Birbirimizi yüceltmek için geldiğimiz yerde, birbiriyle dövüşmek niye?
Birbirinin sınırlarını zorlayan oyunlar, kıskançlıklar, yalanlar…Ego savaşları, kavgalar…
Sevmek böyle bir şey mi gerçekten? Öyleyse ben başka bir şeyin içindeyim. Ya da öyle değilse, sevginin peşindeyim. Beni seven ve olduğum gibi kabul edenle giderim. Cesareti, kendi düşüncelerinin bile gerektiğinde karşısında durabileni severim.

Bundan sonra birinin ya sevgilisi olurum, ya da olmam. Bu kadar basittir aşk…
Birini ya istersin, ya da istemezsin…
Biri için ya var olursun, ya da başkasında varlığını ararsın…
Acısı ve tatlısıyla yaşarsın…
Sonsuzdur hayat bunu arayan için…

Eski moda bir kadınım ben hala…
Kadın ile erkeği bir bütün olarak gören ve tamamlayan…