26 Mart 2013 Salı

İlla birini seveceksen dışını değil içini seveceksin. Gördüğünü herkes sever ama sen göremediklerini seveceksin. Sözde değil özde aşk istiyorsan şayet TEN'e değil, CAN'a değeceksin.

Hz. Mevlana

18 Mart 2013 Pazartesi

48 SANİYE / ŞAHİKA


BİLMECE



Gece bir hayal gibi
Gece düş mü, gerçek mi
Bilemedim.
Bu ben mi, yoksa sen mi
Sen düş mü, gerçek mi
Bilemedim.
Yüreğim deli deli
Bu aşk mı, gerçek mi
Bilemedim.

ŞAHİKA

5 Mart 2013 Salı

48 saniye / Şahika




Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında 
En güzel çare, 
Dağ ile karı başbaşa bırakmaktır.
Gün gelip karlar eridiğinde;
Dağ yolunuzu gözleyince
En güzel cevap,
Başka bir dağdan selam yollamaktır.
Sems-i Tebrizi

4 Mart 2013 Pazartesi

48 saniye / mutluluk üzerine


Bence, mutlu olmak en büyük cesarettir. Mutsuz olmak, çok korkakçadır. Aslında mutsuz olmak için hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Her korkak başarabilir; her aptal başarabilir. Herkes mutsuz olma kapasitesine sahiptir; ama mutlu olmak için büyük bir cesaret gerekir. Bu, çok daha zorludur. Normalde böyle düşünmüyoruz. "Mutlu olmak için ne gerekir? Herkes mutlu olmak ister," diye düşünürüz. Bu, kesinlikle yanlıştır. Herkes bunu söylemesine rağmen, çok az insan mutlu olmak ister. Çok az insan mutlu olmaya hazırdır... İnsanlar mutsuzluğa o kadar çok yatırım yapmıştır ki, mutsuz olmaya bayılırlar; aslında onlar mutsuz olmaktan mutludur. Anlaşılması gereken çok şey var. Aksi halde mutsuzluğun boyunduruğundan kurtulmak çok zor olur. İlk olarak, kimse seni orada tutmuyor; mutsuzluk zindanında kalmaya devam etmek sadece senin kararındır, kimse kimseyi tutmaz. Oradan çıkmaya hazır olan kişi, hemen şu anda oradan çıkabilir; başka kimse sorumlu değildir. Eğer biri mutsuzsa, sorumlusu kendisidir. Ama mutsuz insan, asla sorumluluğu kabul etmez. Mutsuzluk zindanında kalma yolu budur. "Beni bir başkası mutsuz ediyor," der. Eğer seni bir başkası mutsuz ediyorsa, doğal olarak yapacak bir şeyin olmaz. Ama eğer sen kendini mutsuz ediyorsan, bir şey yapılabilir. Anında bir şey yapılabilir. O zaman, mutsuz olmak ya da olmamak tamamen senin elindedir. İnsanlar sorumluluğu hep başkasına atar. Bazen karısına, bazen kocasına, bazen aileye, bazen şartlara, çocukluğa, annesine, babasına, bazen topluma, tarihe, kadere, Tanrıya; ama her zaman bir başka şeye atarlar. İsimler farklıdır; ama numara aynı numara. Bir insan bütün sorumluluğu kabullendiği zaman, gerçek bir insan olur... Ne olursa olsun sorumlusu odur. İlk cesaret, en büyük cesaret budur. Bunu kabullenmek zordur; çünkü zihin sürekli, "Eğer sorumlusu sensen, neden yaratıyorsun?" diye sorar. Bundan kaçınmak için, hep başkasını sorumlu tutarız. "Ne yapabilirim? Ben çaresizim, ben kurbanım, benden çok daha üstün güçler tarafından sağa sola fırlatılıyorum. Ve yapacak hiçbir şeyim yok. O yüzden yapabileceğim tek şey, mutsuzluğum yüzünden ağlamak; ve ağladıkça daha fazla mutsuz olmaktır." Ve her şey büyür. Ne kadar yaparsan, o kadar büyür. O yüzden giderek daha derine iner; daha derine batarsın. Hiç kimse, hiçbir başka güç sana bir şey yapmıyor. Sensin; ve sadece sensin! [i]Karma[/i] felsefesinin özü budur. Her şeyi sen yapıyorsun. [i]Karma,[/i] yapmak demektir. Sen yaptıysan, onu sen çözersin. Bunun için beklemeye, ertelemeye gerek yoktur. Zamana ihtiyaç yok. İstediğin an; atlar çıkarsın. Ama, bu bizim alışkanlığımız olmuştur. Eğer mutsuz olmayı bırakırsak, kendimizi çok yalnız hissederiz. En yakın dostumuzu kaybederiz; o bizim gölgemiz olmuştur, her yerde bizi izler. Yanında kimse olmadığı zaman bile, en azından mutsuzluğun vardır. İnsan onunla evlenmiştir ve bu çok, çok uzun bir evliliktir; birçok yaşam boyunca mutsuzluğunla evli kalmışsındır. Artık ondan boşanma vakti gelmiştir. Ben buna, büyük cesaret diyorum. Mutsuzluktan boşanmak! İnsan zihninin en eski alışkanlığını, en uzun süreli yoldaşını terketmek!

OSHO