15 Aralık 2013 Pazar

48 Saniye / Şahika




'Bir yaşamdan fazla bir yaşamla yaşayanlar, ölürler bir'den fazla.''
Oscar Wilde

9 Aralık 2013 Pazartesi

Şahika / Yeni kitaptan...

Siz hiç gerçek bir aşk ile karşılaşıp, bunun kendi tanımlarınıza uymadığını farkettiniz mi?
Veya bunu farkettiğinizde, bunu değiştirememenin hırçınlığı ile hem kendinizi hem de sevdiğinizi hırpaladınız mı?
Sevgiye ve aşka dair, tutkuya ve derinliğe dair herşey mükemmel iken,
kendi egolarınızla bu aşkın içine ettiniz mi?

Biz ettik…

Hem de her ikimizde…

Her ikimizin de bu ilişkide oturmayan doğruları, söylenmeyen sözlerle birleşti ve bu aşkı ele geçirdi.

Şahika / Yeni kitaptan...


48 Saniye / Şahika


22 Kasım 2013 Cuma

Şahika

AŞK

Aşk benim deliliğim
Ruhum, bedenim ve sen halim
Sana çarpan duygularım
Ordan bana akan arzum, tutkum, özlemim
Benliğim, bensizliğim

Aşk senin içindeki yaram, hüznüm, kederim
Yada beni uyandıran ateşin, adam, denizim
Aşk benim sen hallerin
Aşk sensin
Aşk benim…

Şahika / yeni kitaptan...

27 Ekim 2013 Pazar

48 SANİYE / ŞAHİKA

Bazı şeylerin gitmesine izin vermek işte bu nedenle çok önemlidir. Onları serbest bırakmak. Gevşek olanı kesmek. İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor; bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz. Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. Daireyi tamamla. Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişi olmayı bırak ve şu anda kimsen o ol.

Paulo Coelho - (Zahir)

48 saniye / ŞAHİKA

Seçebilirsin: Ya hayal kırıklığı, acı, mutsuzluk; o zaman egoya tutunmaya, onu beslemeye devam et. Ya da huzur, sükunet, saadet. Fakat o zaman masumiyetini yeniden kazanmak zorundasın.

OSHO

16 Ağustos 2013 Cuma

48 saniye / Şahika



Çalıştım, yazdım, okudum, öğrendim, sevdim...
Yüzdüm, gezdim, yedim, içtim, sevdim...
Dinlendim, durdum, baktım, seyrettim, sevdim...
Tanıştım, tanıdım, döndüm, dolandım, sevdim...
Bir baktım ki; yeniler eklemişim kendime yine.
İşte geri geldim önünüze.
Dedim ya öylece sevdim işte...

14 Temmuz 2013 Pazar

48 saniye / şahika

YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar................... NERUDA



27 Haziran 2013 Perşembe

48 saniye / ŞAHİKA


"Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insani daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa yol asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi baslar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."

48 SANİYE / ŞAHİKA


20 Mayıs 2013 Pazartesi

48 saniye / gün doğumu

Yedi ömrüm olsaydı eğer,
Her akşam şu terasda
Şu gün doğumunu görmek için,
Birini feda ederdim seve seve;
Havanın kırmızı hafifliğini dinlemek,
Kendi içimdeki sessizliği farketmek,
Mutluluk böyle basit bir yaşamda gizli bence...

Şahika

13 Mayıs 2013 Pazartesi

48 Saniye / Aşk


Eyyy AŞK tekrar hoş geldin
Beklemiyordum bu kadar çabuk, bu sefer
Özledin… farkettim.

Geldiysen başımla beraber
Bakalım bu sefer nedir niyetin
Saygım sonsuz gelişine, hayatıma girişine
Haydi yine yeniden deneyelim…

Şahika

10 Nisan 2013 Çarşamba

48 Saniye/ ŞAHİKA

Geride bıraktıkların mı var? Boşver...Sana iyi gelen insanların geride ne işi var?

2 Nisan 2013 Salı

48 saniye / Şahika


Kendi dünyamın küçüklüğünü gördüğümde, kendi değerimin büyüklüğünü fark etmek miydi beni olgunlaştıran? Öyleyse işe yaradı :)


26 Mart 2013 Salı

İlla birini seveceksen dışını değil içini seveceksin. Gördüğünü herkes sever ama sen göremediklerini seveceksin. Sözde değil özde aşk istiyorsan şayet TEN'e değil, CAN'a değeceksin.

Hz. Mevlana

18 Mart 2013 Pazartesi

48 SANİYE / ŞAHİKA


BİLMECE



Gece bir hayal gibi
Gece düş mü, gerçek mi
Bilemedim.
Bu ben mi, yoksa sen mi
Sen düş mü, gerçek mi
Bilemedim.
Yüreğim deli deli
Bu aşk mı, gerçek mi
Bilemedim.

ŞAHİKA

5 Mart 2013 Salı

48 saniye / Şahika




Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında 
En güzel çare, 
Dağ ile karı başbaşa bırakmaktır.
Gün gelip karlar eridiğinde;
Dağ yolunuzu gözleyince
En güzel cevap,
Başka bir dağdan selam yollamaktır.
Sems-i Tebrizi

4 Mart 2013 Pazartesi

48 saniye / mutluluk üzerine


Bence, mutlu olmak en büyük cesarettir. Mutsuz olmak, çok korkakçadır. Aslında mutsuz olmak için hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Her korkak başarabilir; her aptal başarabilir. Herkes mutsuz olma kapasitesine sahiptir; ama mutlu olmak için büyük bir cesaret gerekir. Bu, çok daha zorludur. Normalde böyle düşünmüyoruz. "Mutlu olmak için ne gerekir? Herkes mutlu olmak ister," diye düşünürüz. Bu, kesinlikle yanlıştır. Herkes bunu söylemesine rağmen, çok az insan mutlu olmak ister. Çok az insan mutlu olmaya hazırdır... İnsanlar mutsuzluğa o kadar çok yatırım yapmıştır ki, mutsuz olmaya bayılırlar; aslında onlar mutsuz olmaktan mutludur. Anlaşılması gereken çok şey var. Aksi halde mutsuzluğun boyunduruğundan kurtulmak çok zor olur. İlk olarak, kimse seni orada tutmuyor; mutsuzluk zindanında kalmaya devam etmek sadece senin kararındır, kimse kimseyi tutmaz. Oradan çıkmaya hazır olan kişi, hemen şu anda oradan çıkabilir; başka kimse sorumlu değildir. Eğer biri mutsuzsa, sorumlusu kendisidir. Ama mutsuz insan, asla sorumluluğu kabul etmez. Mutsuzluk zindanında kalma yolu budur. "Beni bir başkası mutsuz ediyor," der. Eğer seni bir başkası mutsuz ediyorsa, doğal olarak yapacak bir şeyin olmaz. Ama eğer sen kendini mutsuz ediyorsan, bir şey yapılabilir. Anında bir şey yapılabilir. O zaman, mutsuz olmak ya da olmamak tamamen senin elindedir. İnsanlar sorumluluğu hep başkasına atar. Bazen karısına, bazen kocasına, bazen aileye, bazen şartlara, çocukluğa, annesine, babasına, bazen topluma, tarihe, kadere, Tanrıya; ama her zaman bir başka şeye atarlar. İsimler farklıdır; ama numara aynı numara. Bir insan bütün sorumluluğu kabullendiği zaman, gerçek bir insan olur... Ne olursa olsun sorumlusu odur. İlk cesaret, en büyük cesaret budur. Bunu kabullenmek zordur; çünkü zihin sürekli, "Eğer sorumlusu sensen, neden yaratıyorsun?" diye sorar. Bundan kaçınmak için, hep başkasını sorumlu tutarız. "Ne yapabilirim? Ben çaresizim, ben kurbanım, benden çok daha üstün güçler tarafından sağa sola fırlatılıyorum. Ve yapacak hiçbir şeyim yok. O yüzden yapabileceğim tek şey, mutsuzluğum yüzünden ağlamak; ve ağladıkça daha fazla mutsuz olmaktır." Ve her şey büyür. Ne kadar yaparsan, o kadar büyür. O yüzden giderek daha derine iner; daha derine batarsın. Hiç kimse, hiçbir başka güç sana bir şey yapmıyor. Sensin; ve sadece sensin! [i]Karma[/i] felsefesinin özü budur. Her şeyi sen yapıyorsun. [i]Karma,[/i] yapmak demektir. Sen yaptıysan, onu sen çözersin. Bunun için beklemeye, ertelemeye gerek yoktur. Zamana ihtiyaç yok. İstediğin an; atlar çıkarsın. Ama, bu bizim alışkanlığımız olmuştur. Eğer mutsuz olmayı bırakırsak, kendimizi çok yalnız hissederiz. En yakın dostumuzu kaybederiz; o bizim gölgemiz olmuştur, her yerde bizi izler. Yanında kimse olmadığı zaman bile, en azından mutsuzluğun vardır. İnsan onunla evlenmiştir ve bu çok, çok uzun bir evliliktir; birçok yaşam boyunca mutsuzluğunla evli kalmışsındır. Artık ondan boşanma vakti gelmiştir. Ben buna, büyük cesaret diyorum. Mutsuzluktan boşanmak! İnsan zihninin en eski alışkanlığını, en uzun süreli yoldaşını terketmek!

OSHO

12 Şubat 2013 Salı

48 saniye / şahika



Hergün yüzlerce hayal kurar insan ve hiç biri gerçek olmaz; ama birgün bir gerçek yaşarsın, hiçbir hayale sığmaz.

Paul Auster

6 Şubat 2013 Çarşamba



Hiç böyle ısınmamıştım;
Daldaki vişneye,
Vitrindeki aydınlığa,
Salça kokusuna mutfağımın,
Akan dereye, uçan buluta,
Hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya
Edip Cansever

21 Ocak 2013 Pazartesi

ŞAHİKA'NIN HALLERİ



"Hala çalabilen zilleri çalın; kusursuzluğu unutun.
Her şeyde bir çatlak vardır; IŞIK İÇERİ BÖYLE GİRER."

Leonard Cohen

15 Ocak 2013 Salı

48 SANİYE/ ŞAHİKA




Paulo Coelho’nun dediği gibi:
“Şu anda sadece sarılmaya ihtiyacım var…” dedim ona. İnsanlık kadar eski olan bu hareket, iki vücudun kavuşmasından çok daha fazlasını ifade eder. Sarılmanın anlamı şudur: Senden bir tehlike sezmiyorum, yanında olmaktan korkmuyorum, rahatlayabilir, kendimi yuvamda hissedebilirim, beni koruyan ve anlayan birisi var. Bizde birine her isteyerek sarıldığımızda, ömrümüzün bir gün uzadığına inanılır. Lütfen şimdi sarıl bana!

48 SANİYE / ŞAHİKA

14 Ocak 2013 Pazartesi

48 saniye/ Şahika


Eyvallah ne güzel bir sözdür...Bazen kabulleniş, bazen boş veriş, bazen yol veriş; ama sonunda hep bir rahata eriş.

10 Ocak 2013 Perşembe

48 SANİYE/ŞAHİKA



Ben seviyorum Lao TZU'yu...Yine söylemiş işte;

Birisi tarafından delice sevilmek size GÜÇ verir, birisini delice sevmek ise CESARET...

9 Ocak 2013 Çarşamba

ŞAHİKA YAZILARI


Kendinden korkuyorsan,ancak o zaman başka insanlardan da korkarsın. Kendini seviyorsan, başkalarını da seversin. Kendinden nefret ediyorsan,başkalarından da nefret edersin. Başkalarıyla olan bir ilişkide, sadece sen varsın – aynada. Karşı taraf sadece bir aynadır. O yüzden ilişkide ne olursa olsun, her zaman bunun daha önceden, senin içinde olduğunu anla. Çünkü ilişki, sadece senin içinde olanı açığa çıkarabilir. Yaratamaz; sadece zaten orada olanı gösterebilir ve ortaya koyabilir.
Osho

8 Ocak 2013 Salı






"Parkta salıncak sırası bekleyen çocuk gibi bekledim seni.
Biraz heyecan, birazda salıncağı ‘başkası kapacak’ korkusu işte." 

Cemal Süreya

48 saniye/ ŞAHİKA


Zayıf insanlar intikam alır, güçlü insanlar affeder, zeki insanlar umursamazlar.

3 Ocak 2013 Perşembe


"Ego"muz ya da kendi kendimizi algılayışımız hava kaçıran bir balona benziyor: sönmemesi için sürekli sevgiye ihtiyaç duyuyor, hor görülmeler ve görmezden gelinmelerse onu pıs diye söndürebiliyor. İşin ilginç ve absürt yanı da bu: diğerlerinin ilgisi bizi doyasıya neşelendirirken ilgisizlik büyük bir yıkıma sürüklüyor. Bir iş arkadaşımız bize gönülsüzce selam verdi ya da ettiğimiz bir telefon yanıtsız kaldı diye dünyamız kararabiliyor. Ve biri adımızı anımsadı ya da bize mavi boncuk dağıttı diye hayat birdenbire yaşamaya değer olup çıkıyor.

Alain de BOTTON, Statü Endişesi(Sf.20)

2 Ocak 2013 Çarşamba

1 KADIN 7 ERKEK / ŞAHİKA..Yeni kitaptan...


Ben bir kız çocuğum galiba hala..
Heyecanlar, oyunlarla yaşayan…

Ne kadar büyüdüğümü sansam da, çocuk gibi bakıyorum hayata. Öyle seviyorum yanımdakileri, öyle sarılıyorum onlara. O yüzden bir anda küsüp barışabiliyor, hemen farklı davranabiliyorum. Deliler gibi heyecanlanıp, merakla birşeyin peşinden koştuğumda oluyor, canım yanınca karşımdakinin canını yakmak isteğimde..

Bilmiyorum yetişkin eğlencelerini ve stratejilerini. Hatta galiba stratejinin tarifini.

Hayatı bir yetişkin gibi yaşamak…Zor galiba…Neden hep önemli başkalarının düşünceleri? Neden farketmiyorlar hayatın basitliğini? Kendilerini tanımıyorlar mı, ne yaşadıklarını bilmiyorlar mı gerçekten…Anlamıyorum…
İnsan bilmez mi neden çilekli dondurmayı ne kadar sevdiğini? Çileği seversin, dondurmayı seversin, çilekli dondurmayı bir o kadar fazla seversin. O anda tadına doya doya yersin, başka da bir şey yoktur ve devam edersin.
Ahhhh oysa yetişkinler ne yaparlar? Dondurmayı sevse de, hangi dondurmayı sevdiklerini bulana kadar bir sürü denerler, sonra bulduklarında da başkalarından onay almak isterler. Kendilerine ait bir karar veremezler… Oysa sadece yiyeceğin bir adet çilekli dondurma. Sevdiğini söyle, al dondurmacıdan ve yeee…Dondurmanın külahı veya görüntüsü değil benim için önemli olan, içindeki lezzeti ve hissettirdikleri…Dedim ya sadece dondurma işte…

Ben bir kadınım galiba hala…
Duyguları ve özeli ile yaşayan…

Ne kadar bu büyük şehirin yeni trend maceralarına girip, çıksam da, bir kadın gibi bakıyorum hayata. Bir erkeği olan, erkeğini sevip onurlandıran, ondan aldığını ona çoğaltarak sunan.
Sevgisini sorgulamadan olduğu gibi ondan geleni alan bir kadın işte.
Ne oluyor bize? Bu kadar mı korkuyoruz, kadın ve erkek olmaktan? Birbirimizi yüceltmek için geldiğimiz yerde, birbiriyle dövüşmek niye?
Birbirinin sınırlarını zorlayan oyunlar, kıskançlıklar, yalanlar…Ego savaşları, kavgalar…
Sevmek böyle bir şey mi gerçekten? Öyleyse ben başka bir şeyin içindeyim. Ya da öyle değilse, sevginin peşindeyim. Beni seven ve olduğum gibi kabul edenle giderim. Cesareti, kendi düşüncelerinin bile gerektiğinde karşısında durabileni severim.

Bundan sonra birinin ya sevgilisi olurum, ya da olmam. Bu kadar basittir aşk…
Birini ya istersin, ya da istemezsin…
Biri için ya var olursun, ya da başkasında varlığını ararsın…
Acısı ve tatlısıyla yaşarsın…
Sonsuzdur hayat bunu arayan için…

Eski moda bir kadınım ben hala…
Kadın ile erkeği bir bütün olarak gören ve tamamlayan…